Ekranın sevilen dizisi Alev Alev’de başhekim Tomris rolüyle izlediğimiz Zuhal Olcay’la ağır set koşturmalarının ortasında buluştuk. Yaşanan pandemi devriyle sanatkarların verdiği uğraşları konuştuk. Lakin ortaya aşkı ve siyaseti de sıkıştırdık. Biz sorduk ünlü sanatçı Zuhal Olcay samimiyetle yanıt verdi…
■ Pandemi sebebiyle siz de birçok sanatçı, işçi arkadaşınız üzere, tiyatro sahnelerinden, konserlerden, ekranlardan uzak kaldınız. Alev Alev dizisiyle döndünüz. Sizi etkileyen ne oldu?
Uzunca bir müddettir dizi setlerinden uzaktım, tiyatro oyunumuz Aşk Halleri’ni 100 oyun oynadık ve bu ortada konserlerim de sürüyordu. Derken salgınla her şey kesildi, malumunuz. Bu sürecin içinde Ay Üretim’den gelen bu dizi teklifi çok denk düştü, kamerayı özlemiştim, tereddüt etmeden kabul ettim.
■ Sizi başhekim Tomris karakteriyle izliyoruz. Kızını bir yangında kaybeden Tomris’i anlatsanız bize?
Tomris çok güçlü ve kararlı bir bayan, risk almaktan ve hatta kendince haklı olduğu gayreti için kabahat işlemekten bile kaçınmıyor. Bunu yaparken de kimseyi şu ya da bu formda zorlamıyor. Yalnızca emeli için çok kararlı ve çok güçlü bir gayretin içinde var gücüyle çabalıyor.
■ Çalışma kuralları nasıl ve salgın sürecinin dizi kesimine ne üzere tesirleri oldu?
Dizi dünyasındaki çalışma sistemi ve şartlar eskiye nazaran az da olsa iyileştirilmiş diyebilirim fakat kâfi mi? Hayır. Daha da makul kaidelere gereksinim var. Salgında tedbir emelli çok sıkı önlemlerle daima ve tertipli bir formda teste tabi tutularak çalışıyoruz, o nedenle risk neredeyse yok.
Zuhal Olcay: Yalnızlık ve sessizlik ruhumu dinlendirme biçimim. Bu süreçte en çok da seyahat yapmayı özledim
YETİŞME DERDİ VAR
■ Kesimdeki yeni oyuncular hakkında ne düşünüyorsunuz? Size nazaran avantajları ve dezavantajları…
Her nesil kendi özellikleri ile fark yaratabiliyor. Gençler iyi ve onlarla çalışmak hoş. Ancak sürat çağında, her şeye yetişme korkusu, gündemi yakalamak ya da diğer bir deyişle oyuna katılma telaşı, oyuncuların kendi kaynağını keşfedecek alanlar yaratabilmesi ve materyaline iyi bakması açısından handikaplar oluşturabiliyor. Yani çok sinema izlemesi, oyun izlemesi, yenisi yakalaması lazım. Bu telaşın içinde bunu başarmak ne kadar mümkün oluyor bilemiyorum. Bizim jenerasyon, çok güç koşullarda çalışmasına karşın, devrinin kültür-sanat atmosferi bunu daha gerçekleşebilir kılıyordu. Başka yandan üstte kelamını ettiğim sürat çağı nedeniyle daha çok ve süratli sonuç almak isteniyor. Bu yalnızca oyuncular için değil tüm meslekler için geçerli. Meğer süreci iyi değerlendirmenin sonucu esasen mutlak ve sürdürülebilir muvaffakiyet. Şu anda oyuncuların, kendilerini geliştirebilecekleri bilgiye ve kaynağa ulaşma sorunu yok. Bu büyük bir avantaj. Ayrıyeten buna paralel sinema, tv dizisi, dijital platformlar var. Yani artık kesim sanayi haline dönüştü. Bu da oyunculara kendilerini gösterebilme fırsatını sunuyor. 2000 öncesinde yılda ortalama 10 sinema yapılıyordu ve özel kanalların imkanları sonluydu.
■ Biraz da dünyanın yaşadığı şu harikulâde pandemi sürecinden bahsedelim. Siz nasıl etkilendiniz?
Elbette herkes üzere çok etkilendim. Lakin bunu bir tecrübe olarak yaşamak değerliydi. Çünkü evvel konfor alanından çıkmanın bir tasası olsa da, sonrasında bu izole hayatın konforuna alıştım.
İZOLE YAŞAMA ALIŞTIM
■ Bu süreçte siz ne üzere farkındalıklar yaşadınız?
İnsan ürkütücü derecede ahenk sağlayan bir varlık, her şeye alışıyor. Artık de set ortamında bu devrin getirdikleriyle, değişik bir tecrübenin içindeyim. Özetle bu devir çok özel bir periyot ve ben bir oyuncu olarak her şeyi anlayıp dönüştürmeye ve geçmiş tecrübelerimi sentezlemeye çalışıyorum. İşin üzücü tarafı ise bu süreçte çok lakin çok zorlanan sanatçı arkadaşlarımızın olması.
DAYANMA GÜCÜ TÜKENDİ
■Tiyatrolar ve sinema salonları kapandı, konserler durdu. Her periyotta olduğu üzere yeniden birinci olarak sanat yara aldı diyebilir miyiz?
Evet, maalesef… Salgında kaçınılmazdı tahminen lakin her olumsuz şartta bizim dalın yara aldığı da bir gerçek, bu salgın kesim çalışanlarının dayanma gücünü neredeyse tümden tüketti. Bu çok lakin çok üzücü!
■ Sıhhat çalışanları büyük çaba veriyor. Aylardır canları değerine bir asker üzere savaşıyorlar. Onlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
■ “Güzel günler geldiğinde sahneye çıktığımda birinci şunu yapacağım” dediğiniz bir şey var mı?
Sahneyi ve müziği çok özledim. Lakin öncelik sıhhat açısından risklerin ortadan kalkması elbette. Sonrasında çokça hasret giderilecektir. Hüsnü Arkan’la Eyvallah diye olağanüstü bir müziğini söyledik geçtiğimiz Nisan ayında, dijital için bir projenin çalışmaları var. Şu anda da dizi devam ediyor ve hayli çok vaktimi alıyor.
Unutulmaz aşk müziklerine imza atan Zuhal Olcay’ın, Hüsnü Arkan’la ‘Eyvallah’ düeti bugünlerde çok beğeniliyor…
SES VE ÇIĞLIK OLACAKTIR
■ Sanatçı siyasi görüşünü belirli etmeli mi, siyasete karışmalı mıdır?
Sanatçı aslında her hareketiyle zati niyetini, görüşünü ortaya koyar. Bundan bağımsız bir duruş ne mana tabir eder pek de emin değilim. Sanat, ne sanat ne de toplum içindir, sanat sanatkarın şahsen kendisi içindir lakin bunu yaparken sanatçı okuyarak, izleyerek, düşünerek kendini geliştirirken sanatı aracılığıyla insanların hassaslığına seslenecek ve toplumu etkileyecek, bir ses bir çığlık olacaktır. Ve bu da doğal olarak toplumu etkileyecek bir aksiyondur.
■ Zuhal Olcay iş dışında ruhunu nasıl dinlendirir?
Yalnızlık ve sessizlik benim ruhumu dinlendirme biçimimdir. Spor yapmak, iyi bir sinema izlemek ve alışılmış seyahat ki şu ortalar o pek mümkün olamıyor. Doğrusu en çok da onu özledim.
ARTIK İSTEKLİ DEĞİLİM
■ Hayaliniz var mı pekala yakın vadede gerçekleştirmek istediğiniz?
Hayaller konusunda artık pek istekli değilim zira hayat, dünya, bizim hayallerimizin ötesinde seyrediyor maalesef.
■ Unutulmaz aşk müziklerine imza atan Zuhal Olcay, aşk hakkında neler söylemek ister?
Aşk hoş yan tesirleri olan süreksiz ve beğenilen bir hastalık halidir. Bulunduğunda doyasıya yaşanmalı, çok da abartılmamalı ya da nasılsa artık…
Sözcü
